THE TRAIN OF MADNESS
“The Train of Madness” is a symbolic vehicle whose passengers assume various guises/identities to adapt to an ever-changing world, clinging on to the train as if it were Noah’s Ark – an Ark that will take them safe and sound to an unknown future – but who have nevertheless been forced to board the train, as though they are being sent to concentration camps. Its passengers try to revive a fossil who will never be able to regain its feet, and they have lost all sense of direction because they have constantly been changing their identitiesand all their efforts have come to naught. Their dreams can never come true, and even if they were to come true, their future will never be as beautiful as their dreams. Cut off from reality and entrapped in a fantasy world, these people are unaware of the situation they are in – they can’t even see that the toy-like train they have boarded is not going anywhere.
With the funny costumes they have assumed, the impossible load they are carrying on their backs, and the imaginary train they have boarded, these people have dissociated themselves from society; yet even though they have lost all contact with reason, they still have a functioning social order, and they strike the viewer as a stable and invincible community. The portraits which they carry may be indicative of where they are coming from, or what they will transform into in the future. The sheer bulk of the picture is directly proportionate to the luridness of the situation.
Scattered with contemporary symbols, this work is dominated by tragedy, so as to evoke in the beholder the striking effect ofthe radical transformations of the world as seen on societies and individuals. It also aspires to remind us that those who can get through this global disorder without losing their minds, will have the power to shape our civilizations’ future. And the irony secreted within this dream underlines hope, not pessimism.
DELİLER TRENİ
“Deliler Treni”; üzerinde taşıdığı insanların değişen dünyaya adapte olabilmek için çeşitli kılıklara/kimliklere girdiği, dünyanın kendilerini sürüklediği bilinmez bir geleceğe sağ salim ulaşabilmek için Nuh’un Gemisi gibi tutundukları, ancak bir taraftan da toplama kamplarına giden trenlerdeki gibi zorla bindirildikleri simgesel bir araçtır. Üzerindeki insanlar gerek sürekli kimlik değiştirmekten gerekse hiçbir sonuca ulaşmadığı halde sürekli çabalamaktan yaptıkları işin akılla olan irtibatını kaybetmişler ve sırtlarında taşıdıkları tekrar hayata gelmesi mümkün olmayan bir fosili ayağa kaldırmaya çalışıyorlar. Ne kurdukları hayaller gerçek olabilir ne de gerçekleşse bile gelecek hayal ettikleri gibi güzel olabilir. Fakat gerçeklikle ilişkileri kesilmiş, bir hayal dünyasına yuvarlanan bu insanlar içinde bulundukları durumun farkında olamazlar ve hatta bindikleri oyuncakvari trenin hiçbir yere gitmediğinin dahi farkında değiller.
Girdikleri garip kılıklarla, sırtlarında taşıdıkları imkansız yükle ve bindikleri hayali trenle bu insanlar; kendilerini toplumdan ayrıştırmışlar fakat her ne kadar akıl çizgisinden uzaklaşmış olsalar da kendi aralarında işleyen sosyal bir düzenleri var, seyirciye sarsılmaz ve yenilmez görünüyorlar. Üstlerinde onlarla beraber gelen portreler belki nereden geldiklerini belki de ileride neye dönüşeceklerini gösteriyor. Resmin cüssesi ise bu durumun korkutuculuğu ile doğru orantılı.
Her tarafı güncel simgelerle dolu bu resim dünyanın radikal dönüşümünün toplumları ve tek tek bireyleri nasıl kökten etkilediğini seyirciye derinden hissettirmek için trajediyi tüm resme hakim kılıyor. Aynı zamanda devam eden küresel sürüklenişten aklını kaybetmeden çıkabilecek olanların, uygarlığın geleceğini şekillendirebilecek güce sahip olacağını hatırlatmayı amaçlıyor ve tüm bu rüyanın içerisinde saklanan ironi kötümserliği değil umudu ön plana çıkarıyor.
